Ve Dağlar Yankılandı (And The Mountains Echoed)

Khaled Hosseini'nin üçüncü kitabı "Ve Dağlar Yankılandı" (orijinal adı ile "And The Mountains Echoed") yazarın ilk iki kitabı Uçurtma Avcıları ve Bin Muhteşem Güneş'in ardından nihayet raflarda yerini aldı ve Türkçe'ye de ilk iki kitaptaki gibi yine Püren Özgören tarafından çevrildi.
Ve Dağlar Yankılandı yazarın ilk iki romanının aksine Afgan tarihine çok da fazla girmeyen daha global bir kitap. Elbette Afganlar ve Afganistan yine ana temayı oluşturuyor ancak bu kez hikayenin derdi bu acılı ülkedeki savaş ortamını ve etkilerini anlatmak değil. Bu kitap daha çok doğru/yanlış kavramlarının değişkenliği, koşulsuz sevgi, fedakarlıklar, gri karakterler ve seçimler  üzerine kurulu.

Doğru ve yanlış kavramlarının ötesinde

uzanan bir toprak var.

Seni orada bekleyeceğim. 

                                       Rumi

--İncelemenin bundan sonraki kısmı kitabın konusu ve karakterleri hakkında ayrıntılı bilgi -spoiler- içermektedir.--

"Madem bir hikaye istediniz, anlatayım" diye başlıyor kitap ve bir değil birbirinden leziz sekiz ayrı ama bir o kadar da ilintili hikaye aktarıyor okurlarına. Her bölümde başka bir karakterin gözünden yaşadıklarını ve olaylara bakış açısını okuma şansı buluyoruz. Aslında her biri kendi içinde ve kendi başına kitaplaştırılabilecek kadar özel ve detaylı bu hikayelerin.
Kitap bir fabl ile açılıyor ve birinci bölümde Abdullah'ın dilinden kardeşinin (Peri'nin) kendisinden koparılma hikayesini okuyoruz.
İkinci bölüm; Abdullah'ın üvey annesi Pervane'nin dilinden yazılıyor. Pervane ve kardeşi Masume'nin öyküsü.
Üçüncü bölüm; Pervane'nin abisi Nebi'nin mektubuna ayrılmış durumda. Nebi iki kardeşin birbirinden koparılmasının baş rol kahramanı ve bu mektubu bir itirafname olarak ölümünden sonra okunması üzerine hazırlamış.
Dördüncü bölüm; Wahdati'lerin komşu çocuğu İdris'in dilinden anlatılıyor. İdris ve kardeşi Timur yıllar sonra Kabil'e geri dönüyorlar. Burada Roşi'nin hikayesine de ortaklık ediyoruz.
Beşinci bölümde; Paris'e, Peri ve annesi sandığı Nila Wahdati'nin hayatına konuk oluyoruz. Peri geçmişini hatırlamıyor. Bir boşluk var hissettiği ama anlamlandıramıyor.
Altıncı bölüm; Adel ismindeki küçük çocuğun dilinden anlatılıyor. Adel'in babası Peri'lerin eski evini yıkıp yerine bir malikane kondurmuş. Adel, Peri ve Abdullah'ın üvey kardeşi İkbal'in çocuğu ile tanışıyor.
Yedinci bölümde; Markos'a ve Atina'ya, Thalia'nın hazin hikayesine buyur ediliyoruz. Markos, Nebi'nin mektubunu bıraktığı ve Peri'ye bu mektubu ulaştıracak kişi.
Sekizinci ve son bölümde ise Küçük Peri ile yani Abdullah'ın kızı ile tanışıyoruz. Amerika'da yaşamaktalar. Bölüm sonunda iki Peri nihayet buluşuyorlar. Bütün ömrü boyunca kardeşi Peri'yi özleyen Abdullah alzheimera yakalandığı için artık O'nu hatırlamıyor.


Kitabın en başında Sabır'ın - babalarının- Abdullah ve Peri'ye anlattığı hikayede, bir baba çocuğunu bir "dev"e teslim ediyordu. Aksi halde dev bütün çocuklarını alacaktı. El uğruna parmak feda edilmişti. Baba sonradan devin peşine düşüyor ve en sonunda bulduğunda çocuğunu orada, devin yanında çok mutlu görüyordu. Devin kendisine verdiği iksir sayesinde de çocuğunun varlığı aklından siliniyordu. Abdullah bu hikayeyi dinlediğinin ertesi günü kardeşinden koparıldığında "Keşke" demişti, "Keşke ben de unutabilsem." Peri ile yıllar yıllar sonra yeniden kavuştuklarında ise artık O'nu hatırlamıyor olacaktı.

Out beyond ideas of wrongdoing

and rightdoing there is a field.

I’ll meet you there.

                                            Rumi

Bu kitap incelemesi de ilginizi çekebilir: Bin Muhteşem Güneş

Tüm kitap incelemelerime ulaşmak için tıklayabilirsiniz.

Paylaşmak ister misiniz?